KADIN BİR YOLCUDUR!
ANA RAHMİNDEN
DOĞUM SALONUNA
MİNİK KIZ DAN
PUBERTA DÖNEMİNE
CİNSEL ERİŞKİNLİKTEN
MENOPOZA
KLİMAKTERİUMDAN
YAŞLILIK, SENİUM
VE..MEZARA KADAR!
ŞİFANIN beş RENGİ
“İnsanlar, diyor Hz. Ali; ömürlerinin kısalığından şikayet ediyorlar; ancak, onu kısaltmak için de ellerinden geleni yapıyorlar.” Ömür törpüleri ile hayatımızı eritip duruyoruz, bazen de aklımıza geliveriyor. Biraz daha uzun yaşamanın, 100 yılın ötesine taşmanın veya bize sunulan hayatımızı sağlıklı ve mutlu yaşamanın çareleri nelerdir diye, hesaba kattığımız da oluveriyor
Hayatımızı güzelleştirmenin, beslenmemizi şirinleştirmenin, yollarından biri de yemeğimizi renklerle süslemektir.
KIRMIZI Kırmızı lahana, kırmızı dolmalık biber, kırmızı soğan, domates, kırmızı turp, şalgam, yiyeceklere ve özellikle proteine, bilhassa balıklara serpilmiş kırmızı pul biber, havuç. Ayrıca kırmızı elma, kırmızı mercimek, barbunya, nohut. Fırında pişmiş patatesin üzerine kırmızı biber serpmeyi unutmayalım. Eriştenin, balığın üzerine de.
SARIYumurta, mısır, kabak, mantar başta olmak üzere pek çok bitki, sarı fasülye, sarı biber, limon, özellikle ceviz ve fındık, fıstık , greyfurt, bulgur. Sarı zerdeçal taneciklerini arayıp bulalım. Beyaz çorba üzerinde yada pilav yapımında pirinçle karıştırılabilir.
YEŞİLAlternatifler sebil gibidir.Sofranıza bir ormanı adeta dizebilirsiniz.Bütün yeşil sebzeler,otlar,salata, avokado, kabak,kalın doğranmış domates dilimleri üzerine fesleğen yaprakları, ıspanak, pırasa, pancar,marul, bakla, yeşil mercimekroka, yeşil soğan,fasülye,biber.Ve hele maydanoz..Yeşil nane yapraklarını asla unutmayalım.Sadece grip olmayı beklemeyelim.Limon kabuğu ile kaynatmak için. Zaten nane yaprakları gribin oluşmasına imkan bırakmıyor.
BEYAZBeyaz soğan, beyaz lahana, pirinç, beyaz ekmek, makarna, patates, karnabahar, kereviz, beyaz turp, kuru fasülye. Beyaz susam hoş kokulu tadı, diğer maddelerin tadını bozmayan özelliğiyle kenarda unutulacak bir besin değildir.Yeşil yapraklı salataların üzerini mükemmelen süsleyebilir.
SİYAH Siyah zeytin,börülce(salataların içine, veya çorbalara),siyah fasülye.Son zamanlarda uzak doğudan büyük market raflarına ithal edilen siyah yosun balık, patates, salata üzerini süslerken vücutlardan kanseri kovalamak için de emrimize hazır beklemektedir.
Bu beş renk soframızı nasıl süsleyecek?
Bir gurme havasında bir sanat eseri hazırlamamız gerekmiyor. Saatlerce uğraşmamızın lüzumu yoktur. Mesela bir sebze köftesi veya tonbalığı salatası örneğini hatırlayabiliriz.
Ton balığını yeşil salata yaprakları üzerineyerleştirip, çevresine dilimlenmiş kırmızı biber, domates ve minik doğranmış havuç koyabiliriz.Böylece beyaz bir tabağın ortasındaki, beyaz tonbalığını, çok fazla uğraşmadan bir hoş görünüme kavuşturabiliriz.
Şimdi değilse ne zaman?
Anneannelerimiz, annelerimiz, ablalarımız gibi girilmeyen oturma odalarındaki dolaplarda vitrin süsü olan, kullanılmayan, asla kırılmasına müsaade edilmeyen sofra takımlarını düşürelim, kullanalım kırılsınlar.. Harika sofra takımları, tavan aralarından çıksınlar. Dolaplardaki esaretten kurtulsunlar. Bırakın kırılsınlar, eksilsinler. Evler kullanılmayan hazinelere dönüşmesin.Sadece misafir için değil, bizim için de göz zevkine hitap etsin sofralarımız. Zira tabiatta muhteşem renklerde olağanüstü güzel besinler yemek masalarımızı süslemek için bizleri bekliyor...
Evimiz, yaşamak için değil mi?
Ertelemeye çalıştığıımız kimin hayatı?
Üzümdeki mucize: Resveratrol
Üzüm çekirdeğinin faydalı olduğunu biliyorduk. Ancak bazı bölgelerdeki üzümlerin çekirdeğindeki 'resveratrol' adlı maddenin çok daha etkin olduğu saptandı. Bu madde kanser hastalarında bağışıklık sistemi güçlendiriyor, damarları koruyor, cildi güzelleştiriyor, görmeyi iyileştiriyor
Üzüm varken, şaraba gerek var mı?Orijinali dururken.ayak altında çiğnenen çakması…
CHECK UP( Çekap)=kendini tanımak
Millet olarak, kendimizi anlamaya çalışmak hoşumuza gitmiyor. Öyle ki, 60 ında öldüğünde tansiyonunu hiç ölçtürmemiş olanlara sıklıkla rastladığımız gibi, kan şekerini hayatında bir kez bile test etmemiş dedelere, beş doğum, onbeş torun sahibi olmasına rağmen kan grubu tesbit edilmemiş ninelerimize rastlamak ta mümkün oluyor. Askere gelene kadar ateşi ölçülmemiş, hayatınde hiç allerji testleri alınmış olanlarımız da bir hayli fazla.
Kendimizi öğrenmekmekten mi korkuyoruz?
Kendimizi tanımak öylesine mi zor?
Sinsi ilerleyen, yavaş gelişen hastalıkları zamanında teşhis etmenin yararına inanmıyor muyuz?
Önce kendimizle savaşmaktan vazgeçmeye karar verirsek...
Nerden başlayacağız?
Ve şimdi değilse ne zaman, başlayacağız?
Şimdi değilse ne zaman?
Bu ay değilse ne zaman?
2008 yeni bir yıl, bu sene değilde ne zaman başlıyoruz?
Ne zaman başlayacağız?..Kendimizi anlamaya
HEMEN İLACA SARILMAK MI?
Hepimiz bir gün annemizin karnındaydık. Bizim annelerimiz de bize hamileyken bir takım rahatsızlıklar duymuştur mutlaka. Hamile de bir insandır. Yer, içeri, kadınlık görevlerini yerine getirir, siler, süpürür, yemek yapar, soğan doğrar, bulaşık yıkar, hastalanır, ilaç kullanır, belki film çektirir. Kısacası insanın başına gelen her şey anne adayının da başına gelebilir.
Hamilelikte bulantı ve kusmalar...
Aslında bulantı ve kusmalar yararlıdır diye başlasak, bu satırları okuyanların belki de çoğu şaşıracaktır. “”Aa.. Nasıl yani?” gibi hayret ifadeleri bir çoğumuzun ağzından dökülüverir belki de...
Gerçekten de araştırmalar gösteriyor ki, çocuk için zararlı olan, yada olabilecek olan pek çok zararlı madde belki de kusma ile dışarı atılmaktadır. Biz ne yapıyoruz. Onları orada tutmaya çalışıyoruz. Vücut kendine zararlı olabilecek olanı dışarı atmaya çalışıyor, biz elbirliği ile ilaçlara sarılıyoruz hemen.
Acaba doğru mu yapıyoruz?
Tıbbın en önemli kaidesi şudur aslında:
Önce zararlı olma.
Ve altta yatan sebep veya sebepler nedir aslında?
Tedavinin birinci prensibi ise teşhisi doğru koymak olmalıdır. Bulantısı olan bir anne adayına o bulantı veya kusmanın sebebini araştırmadan reçete yazmışsak, veya bu ilaçları hamile hanım kendi başına eczaneden temin etmişse hastalığa, belirtiye bir teşhis koymadan tedaviye girişmiş olmuyor muyuz?
Talidomid faciası...
1964 yılının medyası Almanya başta olmak üzere Batı Avrupa ülkelerinin pek çoğunda bir ilacın yol açtığı tıbbi skandaldan aylarca söz etmişti. Bulantı ve kusmaya karşı bulunmuş olan talidomid adlı ilacı kullanan pek çok hamilenin çocuğunda( ki bu sayı 10 binin üzerindedir) fokomeli hastalığı ortaya çıkmıştı. Çocuklar aynen fok balığına benzediğinden bu isim verilmişti. El ve ayaklar kol ve bacak olmaksızın gövdeden hemen çıkmış durumdaydı. Firmanın ödediği zararlar milyonlarca dolar iken ailelerin maddi ve manevi kayıpları ise müthişti. Ki bu ilaç zede çocukların bir kısmı 35 yaşını geçmiş bir şekilde hayatlarına halen devam etmekteler.
İlk üç ay...
Bulantı ve kusmalar daha çok hamileliğin erken devrelerinde ortaya çıkmaktadır. Buna biz” organojenez “ diyoruz. Çocuğun iki yarım hücreden tam bir insan olmaya doğru şekillendiği dönem. Adı üstünde organların oluşturulduğu devre.
Anne adayı, saatlerce yemek yememişse veya belli başlı bazı kokuları duyduklarında, bulantı ve tiksinme ile karşı karşıya kalabilirler.
İştahsızlık, yemek yiyememe, halsiz kalma, çocuğunu iyi besleyememe gibi durumlar ardı ardına gelebilir.
Morning sickness. Yani Sabah hastalığı.
İngilizler sabah görüldüğü için bu adı vermişler.
Sebepleri.. Gebelikte hormonal durumun değişmesi. Özellikle Östrojen ve Beta HCG hormonları bu belirtilerden sorumlu. Kişisel hassasiyeti olan hamilelerde daha sık ortaya çıkıyor.
Neler yapılabilir?
Yataktan “hop” diye kalkmamak. Uyanır uyanmaz adeta bir müddet tavanı seyretmek. Sonra usulca yatakta doğrulup birkaç dakika da yatakta oyalanmak. Sonra yine yavaşça ayağa kalkmak. İç kulaktaki denge merkezi, beyincik ve hipotalamus böylece büyük bir sarsıntıdan kurtulacaktır. Bulantı ve kusma merkezleri hipotalamusta seks hormonlarının yapıldığı merkezin hemen komşusudur. Hatta uyku ve ateş merkezi de onlara komşudur. Adeta komşulardan birindeki faaliyet diğerlerini de etkilemektedir.
Hipotalamus güven duygusuna açık çok hassas bir bölgedir. Evdeki diğer aile fertlerinin hamile için psikolojik, destek ve yardımı fevkalade önemlidir. Hatta bazen kaynanası ile oturan anne adaylarını evden uzaklaştırıp, örneğin kendi annesinin yanına gönderdiğimizde bıçak gibi bulantı ve kusmaların kesildiğine şahit olmaktayız. Yani hamilelik tek bir kişinin değil, bütün bir ailenin meselesi olmalıdır. Anne adayı her zamankinden çok daha fazla, ilgi, sevgi ve saygı görmeli, bunu hissetmeli ve doyasıya yaşamalıdır.
Yatağın kenarında kraker cinsi yiyecekler bulundurmak
Belki de eşimizin veya bir başkasının tepsi içerisinde hafif ve öncü bir kahvaltıyı yatağımıza getirmesi
Sonra gerçek ve mükellef bir kahvaltıyı gerçekleştirmek mümkün olabilir.Unutmamak gerekirki kahvaltı anne adayının en önemli öğünüdür.
Az az yemek çok önemlidir
Sık yemek ve mideyi uzun müddet boş bırakmamak ta unutulmamalıdır.Kusma efleksi bu şekilde devreye zor girecektir.
“Canımızın sevdiklerini yemek” bizi bu dertten kurtarabilir.
Sıvıları yemek aralarında almalısınız.Yemek esnasında değil.
Daha ziyade kuru besinleri tercih etmelisiniz.
Galeta, kraker, bisküvi, tuzlu besinler yanınızda her daim bulunmalı.
Herkes kendini iyi tanır. Mide ve barsağınıza dokunanlardan uzak durunuz.
Tiksindiğinize alışmaya çalışmayıp, uzak durmaya gayret ediniz.
Ezbere ilaç almayınız.
Bulantı için asla ilaç almamalısınız.
Kusma için ilacı doktorunuz bizzat önermelidir.
Yukardaki tedbirlerle durum düzelmiyorsa hastaneden profesyonel tıp yardımı istemelisiniz.Belki de yatarak serum tedavisine girmeniz gerekecektir.
Tıpta “Hiperemezis” denilen aşırı bulantı ve kusmanın bazı hanımlarda göülmesi mümkündür.Genç yaşta evlenenlerde,fazla kilolu,çoğul gebeliği olanlar, sosyo-kültürel düzeyi yüksek olanlar gibi.
İlk üç aydan sonra nadiren görüleceğinden dişimizi biraz sıkmalıyız
KADIN ELEMENTININ ÖZELLİKLERİ
Element : Kadın
Sembolü : Ka
İdeal Atom ağırlığı: 51,6 kg olarak kabul edilmiştir.
Alternatif ağırlıklar (izotoplar) : 35 - 130kg
Bulunduğu yerler: Gezegendeki tüm kırsal ve kentsel
alanlar
FIZIKSEL ÖZELLIKLERI:
1- Yüzeyi renkli film tabakasıyla kaplı.
2- Değişik sıcaklıklarda kaynar.
3- Bilinen bir sebep olmadan donar.
4- Özel ilgi gördüğünde erir.
5- Yanlış kullanımlarda ısırır.
6- İşlenmemişinden sıradan maden filizine kadar pek çok halde bulunur.
7- Doğru noktalara basınç uygulanırsa ürün verir.
8- Standart ölçüleri varsa da kolay bulunmaz.
9- Çekici özelliğine aldanıp fazla yaklaşmamak önerilir.
10- Her zaman bir uzmanca değerlendirilmelidir.
KİMYASAL ÖZELLİKLERİ:
1- Altın, gümüş, platin ve diğer kıymetli madenlerle akrabadır.
2- Büyük miktarlardaki pahalı maddeleri ve değerli taşları absorblayabilir.
3- Belli bir sebebe bağlı olmaktan patlayabilir.
4- Sebepsiz yere çıkıp gidebilir, gelebilir.
5- Sıvılarda çözünürlüğü yoktur.
6- Alkolle doyurulduğunda aktivitesi büyük oranda artar.
7- Dünyada bilinen en büyük servet indirgeyicidir.
8- Kapalı alanlarda bir arada tutulmaları tehlikelidir.
9- Çok sayıda bir arada olmaları merkezi sinir sistemini etkiler.
10- Belli bir sistemi çökertmek için kullanılabilir.
11- Hiç islenmeden son derece etkin maddeye sahip olabilir.
12- Bir tanesi bile nefes kesilmesi hafıza kaybı yaratabilir.
GENEL KULLANIM ALANLARI:
1- Genelde süs olarak.
2- Üretimde
3- Belli dozda kullanılması halinde rahatlamada büyük yardımı vardır.
4- Çok etkili temizleyici özelliği vardır.
TESTLER:
1- Saf numunesi doğal halde bulunabilirse rengi parlak pembeye döner.
2- Daha iyi bir numunesiyle kıyaslanırsa rengi yeşile döner.
3- Kulağa zarar verdiği tespit edilmiştir.
POTANSİYEL TEHLİKELERİ:
1- Tecrübesiz ellerde çok tehlikelidir.
2- Birden fazlasıyla ilgilenmek yasal olarak engellenmiştir.
3- Ancak değişik mekânlarda ve birbirleriyle direkt temas etmelerini
engellemek koşuluyla bunu yapanlar bulunmaktadır.
4- Ayni mekânda, uzun süre bir arada olmak, çeşitli sakıncalar oluşturmaktadır.
5- Bağımlılık yapabilir ve tedavisi yoktur.
6- Birçok efsanede ve gerçek hikâyede tehlikeleri anlatılmıştır.
BEN DOSTLARIMI NE KALBİMLE NEDE AKLIMLA SEVERİM. KALP DURUR, AKIL UNUTUR.
BEN DOSTLARIMI RUHUMLA SEVERİM. O NE DURUR NE DE UNUTUR!!!
İnsanlar nasıl kronik hastalık yiyor?
- Dünya Sağlık Örgütü kronik hastalıkları önlenebilir hastalık olarak tanımlıyor. Kronik hastalıklara sebep olan faktörlerin başında; hatalı beslenme, tütün kullanımı ve hareketsiz yaşam geliyor. Son yıllarda yapılan araştırmalardan, dünyada bir yılda 58 milyon insanın öldüğü görülüyor, bu ölümlerin yüzde 60’ı kronik hastalıklardan kaynaklanıyor.
10 yıl içinde bu oranının yüzde 77’ye çıkması bekleniyor.
Madem kronik hastalıklar önlenebilir, bu hastalıkların niçin artması bekleniyor?
- Günümüzde, kanser, kalp-damar hastalıkları, inme dediğimiz ölümcül hastalıklar, alerji, romatizma ve şeker gibi kronik hastalıklar, sinirsel ve ruhsal hastalıklar hızla artıyor. Bu artışın sebebini bilimsel olarak incelediğimizde, tüm bu hastalıkların ana kaynağının mikro besin açlığı ve makro besin fazlalığından oluşan hatalı beslenme ile ilişkili olduğu sonucuna varıyoruz.
Peki nedir bu mikro besin açlığı?
- Mikro besin açlığı, insanların yedikleri gıdadan doğal olarak almaları gereken besin maddelerini alamamalarından ortaya çıkar. Bu mikro açlık gıda emperyalizminin yani yapay beslenmenin bir ürünüdür. Mikro besin açlığı ve makro besin fazlalığının önüne geçilirse kronik hastalıklar önlenebilir!
Mikro besin açlığının ilk sebebi: Omega-3 yağ asitleridir.
Omega-3 insan için hayati bir olaydır… Günümüzde tükettiğimiz gıdalardan ihtiyacımız olan Omega-3 asitlerini alamıyoruz. Bunun ana sebebi; kara hayvanlarının ahıra tıkılmasıdır. Kara hayvanları meradan kopup ahıra girince, etinden ve sütünden Omega-3 alamaz olduk.
Ben dünyayı yeniden keşfetmiyorum, 60 – 100 sene önceki Anadolu beslenme kültürünü bilimsel olarak açıklıyorum!
Omega-3 eksikliğinden nasıl hasta oluyoruz?
- İnsanda her hücre zarında Omega-3 vardır. Her hücre zarı protein ve yağdan oluşur. Buradaki yağ Omega-3 ve oleik asitten oluşur. Eğer hücreler ihtiyacı olan doğal yağı alamazsa damarlar sertleşiyor ve bu da pıhtılaşa bilirlik oranın artmasına, dolayısıyla kalp damarının veya beyin damarının pıhtıyla tıkanıp inme veya enfarktüs olmasına yol açıyor. Omega-3 eksikliği bağışıklık sistemine zarar veriyor alerjiler, şeker, romatizma, kanser kronik hastalıklara sebep oluyor. Beyine de hasar veriyor.
Omega-3 kaynaklarımız çok azaldı.
- Omega-3’ün esas kaynağı yeşillik. Balıklar yosun yiyerek, merada beslenen büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar da yeşil ot yiyerek Omega-3 alıyorlar ve insanlar bunları tükettiğinde de ihtiyacı olan Omega-3’ü almış oluyorlar. Ancak yapay yemleme ile Omega-3 kaynaklarımız çok azaldı!
Omega-3, dolayısı ile mikro besin açlığı, yapay yem ile başlıyor!
- Aslına bakarsanız şu anda dünyada bir gıda emperyalizmi var! İş yapay yem ile başlıyor, birileri para kazanmak istiyor, köylünün kapısına gidip daha fazla süt veriyor diye yapay yem pazarlıyor. Bir çobanın aylık maliyeti 2 – 2,5 milyar YTL ve merada otlayan inek daha az ama sağlıklı süt verir. Köylüye yapay yemi daha ucuza pazarlayıp önce köylüyü alıştırıyorlar. Bu noktada köylü, kapısına servis yapılan hazır yemi, hem daha fazla süt veriyor hem de çoban masrafından kurtulurum düşüncesi ile ucuza alıp kar ettiğini sanıyor.
Kapıya gelen yapay yem; hem köylüyü tembelleştiriliyor, hem de köylüyü ve hayvanını doğal sağlıklı beslenmeden mahrum bırakıp sonunda her açıdan zarara uğratmış oluyor. Tabi burada sadece köylü değil köylünün ürettiğini yiyen halk ve beraberinde ülke ekonomisi de zarara uğramış oluyor. Yani zincir uzayıp gidiyor…
Bu arada, yine Omega-3 kaynağımız balıklar da daha fazla üretim için çiftliklerde yapay yem ile yetiştikleri zaman yeteri kadar Omega-3 içermiyorlar. Yani yapay yem hem denizden hem karadan Omega-3 kaynaklarımızı yok ediyor.
Kadınlar seks için güvenli ortamlar ister.
Mutlu ve doyumlu cinselliğini kuralları: Cinsellik, kendini tanımakla başlar ve ancak kendisini seven, sayan ve güvenen bir insan karşısındakine de bu olumlu duygularla yönelebilir. Mutlu ve doyurucu cinselliğin ilk koşulu, karşılıklı saygı, eşler arası etkin iletişim ve paylaşımdır. Mutlu cinsel yaşam, karşılıklı güven, dürüstlük, açıklık, paylaşım ve saygı üzerine temellendirilmelidir. Bireyin, cinsel haz noktalarını fark etmesi ve bunu cinsel eşiyle paylaşmaktan kaçınmaması daha doyumlu bir cinsel ilişki yaşamasını sağlar. Kişiler birbirlerine sorumlu davranmalı, herkesin mahremiyeti ve değeri olduğunu aklından çıkarmamalı Hiş kimse hoşlanmadığı bir cinsel davranışı yaşamak ya da sürdürmek zorunda değil. Karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan bir ilişkide, cinsellik daha doyumlu olur. Anal, oral sevişme gibi cinselliğin nasıl yaşanacağına dair ayrıntılarda çiftlerin ortak kararı olmalı ve her iki tarafın istek, onay ve rızası ile gerçekleştirilmeli. Cinsel birleşme için uygun zaman ve ortam seçilmeli. Güvensiz ortamlarda kadının doyum sağlaması güçtür. Çünkü kadın, cinselliğe daha fazla toplumsal kaygılarla yaklaşır ve cinsel haz duyabilmesi için tüm duyu organlarının, beynin buna hazır olması gerekir. İstenmeyen gebelik ve cinsel yolla bulaşan hastalık kaygısı, özellikle kadının mutlu, duyumlu cinsellik yaşamasını engeller. Çift, önlemlerini önceden almalı. Kadının orgazma ulaşması için ön sevişmeye yeterince zaman ayrılması gerekir. Çift cinselliğe ilişkin mitleri ve toplumsal değerleri, birlikte konuşarak ve paylaşarak aşmalı Bir insanın başka bir insana cinsel yakınlık duyması, her eş için farklı davranışları içerebilir. Çiftler, kendi aralarında sevdikleri, haz aldıkları ve istedikleri veya sevmedikleri cinsel davranışları konuşmalı. İlişki sonrası da duyulan haz, mutluluk ya da doyumsuzluk paylaşılmalı. Sahte, yapmacık ve dürüst olmayan geri bildirimler, uzun vadede karşılıklı güveni sarsar, eşlerin cinsel birlikteliklerini zedeler. Paylaşım ve kendini ifade etme, çift için ortak ve en uygun cinsel davranışı keşfetmelerine yardımcı olur. Hiç kimse hoşlanmadığı durumu uzun sürdüremez ki...
En sık görülen kanserlerin nedeni ne?
Kanserlerin yüzde 30'u sigara, yüzde 35'i beslenme, yüzde 15'i genetik ve yüzde 15'i enfeksiyonlarla ilgili. Yüzde 5-10'u ise yanlış ve güvensiz cinsel ilişki nedeniyle ortaya çıkıyor.
Kanser neden artıyor?
Artıştaki üç büyük önemli risk faktörü sigara, yaşlı nüfus ve obezitedir. Sigara içenlerin sayısı 2010'da 1.4 milyar, 2020'de 1.6 milyar, 2030'da ise 1.8 milyar olacak. Kanser artışındaki bir diğer neden de giderek yaş-lanan nüfus. 60 yaşın üzerindeki yaş grubunun toplam nüfusa oranı 2010'da 0.8 milyar (yüzde 11.2), 2020'de 1 milyar (yüzde 13.6) ve 2030'da 1.4 milyar (yüzde 16.7) olacak. Sigara ve yaş dışında giderek daha fazla görmeye başladığımız obezite de kanser için önemli bir risk. Avrupa'da obez oranı 2010'da yüzde 15-28, 2020'de yüzde 19-35 ve 2030'da yüzde 23-43 olarak tahmin ediliyor.
Türkiye'de kanser oranı nedir?
Türkiye'de bu artışın üzerinde bir artış söz konusudur. Bunun nedeni son yıllarda kanseri aktif olarak toplamamızla ilgilidir. Sonuçta ülkemizdeki kanser artıyor. En önemli faktör de sigaradır.
Sigara hangi kanserleri yapar?
Başlıca akciğer, bronş, gırtlak, mesane, pankreas, kolon kanserlerinin nedenidir. Ancak son çalışmalar sigarayla riski artmayan kanser olmadığını göstermektedir. Sigara içimiyle hemen hemen her kanser türünde risk artmaktadır.
Sigara kaynaklı ölüm oranı ne?
2005 yılında 17 milyon yeni kanser vakası vardı. Bu sırada kanserle yaşayanların sayısı 25 milyondu. Hastalık nedeniyle ölenlerin sayısı ise 11 milyon. 2030'da 24 milyon yeni kanser vakası bekleniyor. Kanserle yaşayanların sayısı 75 milyon, kanserden ölenler ise 17 milyonu bulacak. 20. yüzyılda 0.1 milyar kişi hayatını kaybetmişti, 21.yüzyılda 1 milyar kişi sigara nedeniyle yaşamını yitirecek.
Ülkemizdeki özellikle sigarayla ilgili kanserler her yıl yüzde 6'lık artış gösteriyor. Amerika gibi sigarayı kontrol altına almış ülkelerde ise her yıl kanserler yüzde 2 azalıyor. Dünyadaki 0-14 yaş grubu arasındaki 1 milyar çocuk sigara ile pasif içici olarak karşılaşıyor. Türkiyede, evde sigarayla karşılaşan çocuk sayısı ise 12 milyon.
Kanserin yurda maliyeti nedir?
Yılda 5 milyar 263 milyon 240 paket sigara tüketiliyor. Bunun yüzde 90'ı yabancı tütün. Sigara nedeniyle yılda 60 milyar doları harcanıyor. Vergi gelirimiz ise 6.5 milyar dolar.
Ülkemizde sigara içimi nasıl?
17 milyon bağımlı var. 66 milyon nüfusun yüzde 44'ü sigara içiyor. Bağımlılığa başlama yaşı 9, ancak bağımlılıktan kurtulma oranı yüzde 10'un altında. Kanserli sayısı 150 bin. Önlenebilecek kanser sayısı ise 100 bin.
Kanser dağılımı nasıl?
Mide kanserine Doğu Anadolu'da arsenikle ilgili bazı kanserlere ise Ege'- nin batı kesiminde sık rastlanıyor
Akraba evlilikleri kanser nedeni mi?
Ülkemizde akraba evlilikleri nedeniyle bazı kanserlere yakalanma riski artabilir. .
Kanserden korunmak için ne yapılabilir?
Fast-food'lar, gazlı içecekler, kanserojen içeren bazı gıdalar (yanmış yiyecekler, yüksek derecede fırınlanan yiyecekler gibi), pestisitlerle kirlenen yiyeceklerle beslenme risklidir. Akdeniz mutfağı kanseri engelleyen bir tarzdır. Bu konuda zeytinyağı kullanımı önem kazanmaktadır. Yanmış et ağırlıklı beslenme ve obezite ise kanser riskini artırmaktadır. Pestisitlerden (zirai ilaç) korunmak için yıkama önemlidir. Kabuğu soyulabilen gıdalar soyulmalı veya çok iyi yıkanmalıdır Günümüzde kanser vakalarında bir artış olduğu kesin. Gençlik yıllarımızda, çok değil bundan 10-15 sene önce kanserli bir hastadan; "Çok uzaklardan bir tanıdık, galiba amansız hastalığa yakalanmış" şeklinde gizli gizli bahsedilirdi. Günümüzde ise hangi evin kapısını çalsanız hangi işyerine girseniz orada mutlaka bir kanser hastasını buluyorsunuz. Meme, akciğer, prostat, kalınbağırsak kanseri olgusuyla karşılaşıyoruz. Minicik bebeklerde, daha yeni yeni yürüyen çocuklarda bile lösemi ve kanser hastalıklarının görülmesi çok ürkütücü ve üzücüdür. Zaten Dünya Sağlık Örgütü de 2000 yılında yayımladığı geniş bir raporda Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde kanser vakalarının görülme sıklığının önümüzdeki 20 yıl içerisinde yüzde 60 oranında artacağı yönünde uyarılarını yaptı. Bu rapor verileri hayata geçmektedir.
Bu artışın en büyük nedeni beslenme yanlışlıklarıdır. Çevresel kanserojenler, sigara ve pasif yaşamı bir kenara koyarsak çocuklar için en büyük tehlike temel besinlerindeki kanser yapabilen katkı maddeleridir. Kimyasal boyalar, yapay tatlandırıcılar, koku veren aromalar, meyve suları, meyveli yoğurtlarda, kolalarda yaygın kullanılan aspartam gibi kimyasallar, cips ve patatesleri hızlı kızartırken kullanılan trans yağlar, meyve ve sebzelerdeki tarım ilacı kalıntıları ve binlerce benzer gıdada yer alan kanserojenler bu artışın en temel sebebi.
Türkiye'de kanserin artışında farklı nedenler mi var?
Batının aspestli gemisini Türkiye'ye gizlice sokan, kanserojen yüklü gemisini zorla limanlarımızda batıran, besinlerde kontrolsüz kimyasal katkı kullanan, tarım ilaçlarını kontrolsüz kullanan, fabrika atıklarını tarım alanlarına ve içme suyu kaynaklarına döken ne yazık ki hep Türkiye ve Türkler oluyor. Sadece kişisel kâr amacıyla halkın ve çocukların sağlığını hiçe sayan bu kişilere karşı ne yazık ki devletin kontrol mekanizmaları yetersiz kalıyor. Tespit edilenlerde ne hukuksal ne de toplumsal olarak cezalandırılmıyorlar.
Türkiye'de en çok hangi kanser türlerinde artış var?
Başvurulardan meme, akciğer, prostat, kalınbağırsak (kolon ) kanserleri ve lösemi hastalıklarının çok arttığını gözleyebiliyoruz. Ne yazık ki sağlıklı kayıtlar yok. Daha doğrusu özellikle Doğu- Güneydoğu Anadolu bölgelerinde halen nüfus kayıt sistemi iyi değil. Dolayısıyla onlar hastalansa kayda bile girmiyor.
Çocuklarda kanser niye artıyor?
Tek yönlü beslenme, fast-food, lifsiz beslenme, kimyasal katkılarla kirletilmiş besinler, katkılı mamalar, çorbalar, dondurulmuş gıdaların bazıları, hazır meyve-sebze ürelerinin bir kısmı, uzun ömürlü adı altında yer alan katkılı gıdalar, boyalı, aroma katkılı yoğurtlar, sütler, kontrolsüz tarım ilacı kullanılarak üretilmiş besinler, aşırı yanmış, hızlı pişirilmiş ürünler maalesef kansere davetiye çıkarıyor. Bu saydıklarımız özellikle bugünkü çocukların temel besin maddeleridir.
Sigara nasıl kanser yapıyor?
Sigara dumanının içinde alışkanlık yapan nikotin maddesi ve kanser yapan binlerce ayrı madde var. Sigara dumanındaki 4 bin çeşit maddenin çoğu kanserojen. Kimyasal gazlar, katran ve kanserojen ajanlar ciğerde birikip hastalığa yol açıyor. Duman çekildiği andan itibaren soluk borusundaki hücreleri değişikliğe uğratıyor. En çok hasara uğrattığı yer de akciğerdeki 'çatallar'dır. Dumanın çarptığı çatalların etrafında kanser dokusu gelişmeye müsait yapı oluşur.
A vitamini: Sütte, yumurta sarısında, ton ve morina balıklarının karaciğerinde ve havuç benzeri sarı turuncu renkli sebzelerde bulunur.
Eksikliğinde göz akı ve kornea parlaklığını kaybederek kurur. Bazılarında gece körlüğü oluşabilir.
Beta karoten: A vitaminin yapı taşıdır. Vücutta A vitaminine dönüşür. Ispanak, lahana, yeşil yapraklı sebzeler, kavun, şeftali ve kayısı en önemli kaynaklarıdır.
C vitamini: Turunçgillerde, taze sebzelerde, maydanoz, yeşil biber, kıvırcık salata, ıspanak, kabak, brokoli, soğan ve domateste bulunur.
Kalp-damar hastalıkları, kanser ve katarakt riskini azaltır. Soğuk algınlığı gibi hastalıklara karşı direnci artırır.
Bağışıklık sistemini, kemikleri, cildi ve eklemleri güçlendirir.
D vitamini: Düzenli olarak süt ve süt ürünleri tüketenlerin yeterince D vitamini aldığı söylenebilir. Ayrıca vücut güneş ışığına maruz kaldığında D vitamini üretmeye başlar. D vitamini kemik ve dişlerin güçlenmesini sağlar.
E vitamini: Bitkisel yağlar, kuruyemiş, etler ve yeşil yapraklı sebzelerde bol miktarda bulunur. Kalp-damar hastalıkları, kanser ve katarakta karşı koruyucu olduğu biliniyor.
Ayrıca cildi güzelleştirir. E vitamini eksikliği cinsel istekte azalmaya, varisler ve gevşek kaslara yol açar.
B1 vitamini: Buğday başağı, kepek, bira mayası, sebzeler gibi birçok besinde bol miktarda bulunur. Sebzelerin pişirilmesi, sütün kaynatılması ya da sterilize edilmesi çok önemli miktarda B1 vitamini kaybına neden olur. Ülkemizde tahıl çok tüketildiğinden B1 vitamini eksikliği pek görülmez.
B 6 vitamini: Tavuk, balık, ıspanak, patates, muz, kepekli, ekmek, kuruyemiş en önemli kaynaklarıdır. Hayvansal ve bitkisel besinlerde düşük yoğunlukta bulunur. B6 vitamini eksikliği son derece enderdir. Bu durumda deri, sindirim sistemi ve sinir sistemi rahatsızlıkları ortaya çıkar. B 6 eksikliğine bağlı olarak dudak ve dil çatlaması, egzama gibi fiziksel belirtiler görülür.
B12 vitamini: Karaciğerde, sütte, yumurta akında, peynirde, balıkta, ette ve karideste bol miktarda bulunur. B12, DNA moleküllerini sentezler ve kan hücrelerini üretir. Saç, cilt sağlığı ve strese karşı da etkilidir.
Folik asit: Yeşil yapraklı sebzeler, bezelye, fasulye ve tahıllarda bulunur.
Hamilelikte bebeğin beyin ve sinir sistemi gelişimi için çok önemli. Yetişkinlerde kansızlık, egzama, dudaklarda çatlaklar, saçların erken beyazlaşması, bellek zayıflığına karşı etkili.
Kalsiyum: En çok süt ve süt ürünlerinde bulunur. Vücudumuzda en fazla bulunan mineraldir ve vücudumuzdaki kalsiyumunun yüzde 99'undan fazlası kemiklerdedir.
Demir: Karaciğer, kırmızı et, kuru şeftali, irmik, yumurta sarısı, istiridye, fasuyle, kabuklu yemişler ve pekmezde bulunur. Vücuttaki oksijenin taşınmasında temel role sahiptir. Magnezyum: Kemik ve sinir dokusunu, kasların çalışmasını ve kalp ritmini düzenler. Yerfıstığı, kepekli ekmek, peynir, tavuk, biftek, patates, portakal, fındık, marul ve pırasada vardır.
Çinko: Vücudumuzda birçok enzimin ve insülin hormonun yapısında bulunan önemli bir mineraldir. Prostat bezi ve üreme organlarının iyi çalışması için yeteri kadar çinko alınmalı. Arpa, peynir, sığır eti, kepekli ekmek, tavuk, yumurta sarısı, süt ve süt ürünleri, patates, ceviz ve tahıllarda boldur.
Kadınlar için püf noktası
Kadınlar için vitamin ve mineral desteği, hayatlarının her döneminde büyük önem taşıyor. Kadınlar özellikle regl dönemlerindeki kanama kayıpları nedeniyle yerine konulamayan bir demir eksikliğiyle karşı karşıya kalır. Bu nedenle demir takviyesine ihtiyaçları oluyor.
Eğer demiri dışarıdan tablet şeklinde alacaksanız yediğiniz gıdalara dikkat etmelisiniz. Örneğin sabah kahvaltısından sonra çay içerseniz aldığınız tabletin emilimi bozulur. Veya peynir, yoğurt, süt gibi gıdalarla alındığında etkisi sıfıra iner. Demirin emilimini en iyi C vitamini artırır. Bu nedenle demiri sabah kahvaltısı ile öğlen yemeği arasında bir bardak portakal suyuyla birlikte almak gerekir.
Hamileler
Kadınların bu dönemlerinde demir ve bebekte sakatlık gelişimini engelleyen folik asit almalarında fayda var.
Menopoza girenler
Bu dönemde değişen hormon dengeleri nedeniyle kadınların kalsiyum ihtiyacı artar. Özellikle kalsiyum ve D vitamini alın
Kalp için beş adım
Yağları ve kolesterolü kontrol altına alın
Az yağlı protein kaynaklarını seçin
Daha fazla sebze ve meyve:
Tam tahıl ürünlerini seçin
Ölçülü ve dengeli olun:
Grip: Bütün ateşli durumlarda olduğu gibi, bol miktarda sıvı alın. Ihlamur ve açık çay idealdir. Sebze ve meyve oranını artırın. Ağır yağlı yiyeceklerden kaçının.
Depresyon: Avokado, muz, istiridye gibi besinleri tercih edin.
Diş hastalıkları: Diş eti hastalıklarına karşı C vitamini, kalsiyum ve flor zengini besinler alın. Şekerli yiyeceklerden sonra dişlerinizi fırçalayın, ağzınızı çalkalayın.
Tansiyon: Tuz miktarını azaltın. Hafta içinde iki-üç günü tuzsuz diyet günü ilan edin. Bol sebze ve meyve ağırlıklı beslenin.
Menopoz: Günde üç bardak süt ya da kalsiyum zengini yiyecekler yeterli olabilir. Az tuz, az yağ ve az şeker kullanın. Eti ölçülü tüketin, sebze ve meyveyi tercih edin, beyaz peynir ve yoğurdu artırın.
Osteoporoz: Her gün en az bir bardak yağsız süt için. Diyetinize brokoli, lahana gibi koyu yapraklı sebzeleri ekleyin. Kemik yoğunluğu azaltan tuz, alkol, kafeini azaltın.
|